23 yaşındayım.Konya'da terzilik yapıyorum.Cuma günü cuma ezanından iki saat önce 80 yaşlarında bir zat dükkana geldi.Bana, Ben evela çay içerim, sonra etli ekmek yerim sonrada kahvemi içip Cuma namazına giderim dedi. Dükkandaki çalışanlar misafirin çayını,etli ekmeğini ve kahvesini ısmarladılar. Ertesi cuma günü de aynı saatte geldi aynı ikram yapıldı. Bu zat zülcenaheyn bir zat idi. Hayat hikayesini kısadan geçersek 18 yaşında eğitimini tamamlayarak bir mahalle camisine imam olmuştu. O zamanlar askerlik v.s nedeniyle imamlık yapabilmek için 40 yaşına gelmek gerekti. Onsekiz yaşında imam olmaz diyerek mahallelinin şikayeti üzerine müftü bu zatı görevden almış. Bu kişide medrese eğitimi almış birisi olarak askeriyeye kayıt olmuş. Konya o zamanlar askerlerin Batı'ya sevk yeri idi. Trenlerle bu sevkiyat yapılırdı. Bu zatıda o işe katip olarak tayin etmişlerdi. Başında bir binbaşı ve dört tane de silahlı asker bu sevkiyatı yapmakta idiler.Askere alınacaklar İstasyona bitişik meydanda toplanırlar ve trenin gelmesi beklenirdi.Askere gidecek olan erlerden birisi o gün aniden ortadan kaybolmuştu.Binbaşı, sen askere sahip olamadın diye bu zata, tüfek harbisi ile bayıltıncaya kadar dayak atmıştı.Kaybolan asker çıkıp geldiğinde Konyalı olduğunu,o gün bir çocuğunun doğduğu haberini aldığını çocuğunu görmek için kaçtığını itiraf etmişti.Binbaşı'da hemşerine iltimas geçtin diye bizim zatı muhteremi dövmüştü. İki üçgün sonra teftiş için Paşa geldi. Katiplik yapan zatın topallayarak ortada dolaşmasından şüphelendi ve direkt sordu :Dayak mı yedin? Bizimki ses çıkarmadı. Şikayette etmedi.Paşa, katibin elbisesini çıkarttırdığında vücudundaki izleri görünce fena halde kızdı ve binbaşıyı çağırdı. Elbisesini çıkarttı eline palaskayı aldı:"Bir asker, yeri geldiğinde bin askere bedeldir" diyerek binbaşıya bir güzel dayak attı.Bizim zatı muhterem Yemen harbine iştirak etti. Çantacılıktan assubay oldu. Filistin taraflarında çarpışırken bir şarapnel parçası ile yaralandı. Etrafta ne hastane ne de yardım edecek kimse vardı. Bir ara elini attığında, eline bir at kuyruğu geldi sıkıca tuttu. Kendine geldiğinde bir sahra hastanesinin önünde idi. Hastahanedekiler şaşırdılar bu hasta biraz önce yoktu şimdi nasıl geldi dediler ve hastayı tedavi ettiler.Ve bu zat emekli oldu. Evlendi.çocuğu olmadı. Benim dükkanıma bu zat her cuma günü gelmeye başladı. Bende onu Mürşit olarak kabul ettim. Çayını kahvesini içip etli ekmeğini yer iken sürekli sohbet etmekte idi. Bekar olduğum için kendime ayrı bir ev tutmuştum. Pazar günü babımın evine gittiğimde analığım Remziye hanım babama "Ali bey, Necibe sormayacakmısın?" diye bir sual sorunca babam celalli bir şekilde "Kapat o mevzuyu"dedi. Babamın dışarı çıkmasını fırsat bilerek analığıma meseleyi sordum Benim dükkanıma gelen o zatın hanım tarafından akrabaları babama gelerek "80 yaşındaki bu çocuksuz zengin adam, parayı senin oğluna yediriyor" diye laf çıkartmışlar. Babam da onlara oğlum elinin emeği ile kazanıyor.Kimsenin parasına muhtaç değil"diyerek terslemiş. Aradan üç dört ay geçti bu sefer etraftaki esnaflar v.s de konuya müdahil olarak:Bu ihtiyar zengin adam parasını bir gence yediriyor diye laf çıkartmışlardı. Ben zatı muhteremin sohbetlerinden memnundum. Her Cuma gününü iple çekmekte idim.
Bu ara abisi ile arkadaş olduğum bir kız var idi. Konya sanat mektebine terzilik için gidiyordu. Bu kızın anası dul. Halasıda dul idi. Çok zengin idiler. Kızın abisi Bağdat büyük elçisi idi. Bu şekilde bir evlilik mevzuu var idi. bana da terziliği bırakacaksın, Büyükelçi olan abim yıllık izne gelirken bir araba getirecek bu arabayı bana verecek ben bu araba ile ailenin mal varlıklarına gözkulak olacak, kızın annesini ve halasını gezdirecektim. Bu mevzuyu zatı muhteremime açtım. dikkatle dinledi Kapının kanatları eşit olmalı, kadın malı kapının tokmağıdır. açılırken de kapıya vurur kapanırken de diye laflar etmeye başladı. devam eden cuma günlerinde sohbetlerin sonunda mevzuyu yine bu hususlara getiriyordu. Anladım ki bu işe efendim razı değil. Ben içimden zengin bir aile, araba ve ferah bir hayat hayalleri kuruyordum. Herhalde efendiler benim evliliğime de karışmazlar diyordum. Mürşidimin sevgisi ile kızın sevgisini tarttığımda kız biraz ağır basmakta idi.Ertesi cuma efendi gelmedi.sohbetine alıştığım iç in merak ettim.Sonraki Cuma günü de gelmedi. canım sıkıldı. böylece dört cuma gelmedi. O gece rüyamda Efendiyi gördüm ve bana rüyada o kızdan vazgeçmedikçe gelmeyeceğim diyordu. Bu zaman dilimi içinde Efendinin sevgisi içimde artmış, kızdan soğumaya başlamıştım. Kararımı verdim. Kızın evine gittim. Annesi ve halasının olduğu bir ortamda ben evlenemeyeceğimi onlara bildirdim.Çok şaşırdılar.Bu kadar büyük bir serveti kim reddedebilirdi ki. Bu karardan sonraki cuma günü Efendi geldi. Derin hikmetli şeyler söyledi. Bu bende sır olarak kaldı.Ben evlenene kadar kız kimse ile evlenmedi.Sonra evlendiğini duydum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder